Osmanlı toplumunun güneşin doğuşundan batımına kadarki gündelik hayat akışı namaz vakitlerine göre ayarlanmaktaydı. Pazaryerleri, dükkanlar sabah ezanından sonra açılır akşam ezanından önce kapanırdı. Medreselerin, kütüphanelerin, hamamların ve daha bir çok kurumun günlük işleyişi aynı şekilde namaz vakitlerine göre belirlenirdi. Bu nedenle özellikle namaz ve oruç zamanlarını büyük bir titizlikle hesaplama görevi hemen her şehir ve kasabada bulunan muvakkıthanelerdeki görevliler (muvakkıtler-vakti tayin edenler) tarafından başarıyla yerine getirilirdi.
Hicrî takvimde aylar hilâl doğarken yani güneş ufukta batarken başlar. Yeni ayla birlikte yeni bir gün başlar ve güneşin battığı an 00 veya 12 olarak kabul edilir. Osmanlı’da kullanılan en eski saat sisteminin çıkış noktası günbatımı (gurup) olduğundan bu sistem genellikle gurubi saat (ezani saat) ve 19. yüzyılda bununla birlikte alaturka saat olarak adlandırılıyordu. Ezani/ alaturka saate göre gün, gün doğumundan gün batımına ve gün batımından gün doğumuna on iki saatlik iki bölüme ayrılıyordu. Sabah bir demek günbatımından sonra geçen 12 saat artı 1 saat anlamına geliyordu. Yine saat dört ibaresi güneş battıktan sonraki dördüncü saati göstermektedir.
Avrupalılar tarafından kullanılan ortalama güneş saati ya da vasati saat sisteminde günün başlangıcı öğlen kabul ediliyordu. Bu saat sistemi Türkçede alafranga saat olarak adlandırılmaktaydı. Avrupa’da 18. yüzyıldan önce saatler Osmanlıdaki uygulamaya çok benzer bir şekilde güneş zamanına tabiydi. 17. yüzyılda mekanik saatlerin zamanı giderek daha doğru gösterir hale gelmesi ve 18. yüzyılda mekanik saatlerin kullanımın yaygınlaşması üzerine vasati saat kullanımı Avrupa'da yaygınlaştırdı. 1884’de kabul edilen Greenwich Vasatî Saat sistemine göre gün gece yarısından başlatılarak yirmi dört saate dilimine ayrıldı ve bu sistem uluslar arası saat özelliği kazandı. Osmanlı Devletinde 20. yüzyıl başlarından itibaren vasati/alafranga saatinin geçerli olması resmi olarak tartışılmaya başlandı, geçiş yavaş ve kademeli biçimde gerçekleşti.
Osmanlı toplumu posta ve telgraf, deniz ve demiryolu işletmeleri vasıtasıyla alafranga saat sistemiyle tanışmıştı. Devlet daireleri, okullar, tren istasyonları ve toplumsal görünürlüğü en fazla olan saat kuleleri alafranga saatleri gündelik hayatın bir parçası yapmıştı. Kırsal kesim ve köyler de ise namaz vakitleriyle ve toplumsal yaşam döngüsüyle uyumlu olan alaturka saat sistemi varlığını güçlü bir şekilde koruyordu.
Mekanik saatler Osmanlı sarayına ilk kez Fatih döneminde (1451-1481) girdi ve sonraki yıllarda saray çevresinde yer edindi. Saray ve çevresinde saatlere duyulan ilgi 16. yüzyılda Galata’da saatçi esnaflarının dükkan açmasına vesile oldu.
Osmanlı Devleti tarihindeki tek gözlemevinin (rasathane) kurucusu Takıyyüddin er-Râsıd (1526-1585) Galata’daki yabancı saatçilerden edindiği mekanik saat bilgisini geliştirerek bu konu üzerine el-Kevâkibü’d-dürriyye fî vażʿi’l-benkâmâti’d-devriyye isimli bir kitap yazmıştır ve bilindiği kadarıyla bu çalışma dünyada saatçilik konusunda yazılan ilk eserdir.
Osmanlıda mekanik saatlerin yaygınlaşmasında İngiliz tüccarlar etkili oldu. İngiliz tüccarlar tarafından satılan çoğunluğu cep saatleri olmakla beraber, sarkaçlı saatler ve müzikli saatler 18. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlı pazarına hakim oldu. Tabi ki halkın çoğunluğu için bu saatler erişilmez idi.
Vasati/alafranga saat sisteminin Osmanlıda yaygınlaşmasıyla iki ayrı saat sisteminin bir arada kullanımı zorunlu olmuştu. Durum böyle olunca her iki saati de gösteren cep saatleri Osmanlı piyasasında yerini almıştı.
19.yüzıldan önce inşa edilen saat kulelerinin tamamı alaturka saati gösteriyordu. Vasati/alafranga saat kullanımı yaygınlaştıkça hem alaturka hem de vasati saati gösteren sokak saatleri yaygınlaştı. Alaturka saatlerin en önemli problemi saatleri her gün gün batımında on ikiyi gösterecek biçimde ayarlanması ihtiyacı idi.