Osmanlı halkının sahip olduğu silahlar ateşli ve ateşsiz (delici-kesici) olmak üzere iki gurupta incelenebilir.
Osmanlı Devletinin ilk dönemlerinden itibaren halkın ateşli silahlara (tüfek) sahip olması yasaktı. Buna rağmen 1559'dan itibaren halk arasında yayılmaya başladığı görülmektedir. Devlet ise buna karşı tedbir olarak, tüfeği halkın elinden toplamaya çalışmıştır. Bütün yasaklamalara rağmen, özellikle güvenlik kaygılarının arttığı dönemde tüfek hızla halk arasında yayılmış 19. yüzyıla gelindiğinde ise gelişen silah teknolojisine bağlı olarak halkın elindeki silah sayısı artmıştır. Halk elindeki silâhlar, ya devletin damgalı silâhları ya da özel imalât ile yapılmış silâhlar veya kaçakçılıkla yurt dışından elde edilen silâhlardı.
Tüfeğin güvenlik amacıyla kullanımı yanı sıra avcılık faaliyetlerinde de kullanılması halk arasında yaygınlığını arttırdı.
Tabancalar ise 16. yüzyılda itibaren kullanılmaya başlamış olmasına rağmen kullanışlı bir form alması zaman almış ve halk arasında tüfeklere oranla daha az yaygınlık kazanmıştır.
Ateşsiz silahlar olarak kılıç, hançer, gaddare (uzun kama), bıçak, balta, ok ve yay sayılabilir. Osmanlı toplumunda özellikle erkeklerin bıçak ve hançer taşıma geleneği vardı. Bu silahlar imal edildiği yer, malzeme veya süslemesine göre farklı şekilde (simli Şam kılıç, simli bıçak) adlandırılmakta ve kişiler konumlarına göre farklı biçimlerde bunları bulundurmaktaydı. Türk kültürünün önemli bir parçası olan ok savaş alanları ve avcılıkta kullanılmakla birlikte okçuluk Osmanlı toplumunda yaygın bir spor dalıydı.
“Şeytan doldurur”
Bir hadiste bir kimsenin elinde -gerilmiş yaydaki ok gibi- bir silâhla bir başkasına doğru gelmemesi, şeytanın onu bir anda elinden çıkarıp o şahsın ölümüne, kendisinin de cehenneme gitmesine yol açabileceği belirtilir. Halk arasında boş olduğu düşünülerek şakayla doğrultulmuş tüfek, tabanca için kullanılan, “Şeytan doldurur” ifadesi buradan gelmiş olmalıdır.